Güven SERİN

Tarih: 01.08.2018 19:11

YOLCULUK (İnsanın Öncüsü Olan Özgürlük)

Facebook Twitter Linked-in

 İnsanın yola çıkma, yoldaş arama veya şairin; Kavafis’in aradığı şeyi; “ Yolculuk, anlamını sadece kendinde, yolculuk oluşunda bulur.”

Kimler çıkmadı ki yola; yolculuğa? Yunus Emre, Evliya Çelebi, Odysseus, Mantaigne, Goethe, Nietzsche, Kazancakis; daha niceleri…

Kavafis, ısrarla savunur yolun, yolculuğun uzun olmasını. Bunun için yapar bütün dileklerini. Bilir, zorluğun, mücadelenin içinden geçip çıkacak olanın daha bir insan olma eşiğine yaklaşacak oluşunu; bütün bilgeler gibi o da bilir; kör olsa da eşiğe gelenin, kim olduğunu anlar…

Kurtalan Ekspresle başlayıp Kayseri’de sona eren yolculuğum, oradan Ürgüp’e geçişim; insan ruhunu bedeni üzerinde ki hâkimiyet alanının, varlık sebebimizin, bağlı olduğumuz yasaların, kalıpların; bütün şeylerin; bastırılmış ve baskıların çivilerinin, iplerinin, zımbalarının ağır ağır sökülmesidir yolculuklar.

Öğretilerle doludur. Kulakların taşlaşmış kireçlerinin erimesi, gözlere inan perdenin kalkması, vicdanları tıkayan korkuların, çıkarların yıkılması; dokunma, tat almanın yanında sezgilerimizin tımar edilişi anlamına da gelir; yolun yolcusu olmak…

Böyle bir anda; şair; Dile ki yolun uzun olsun, der. Serüven dolu, bilgi dolu olsun… İnsanın sürekli ümit ettiği daha fazla olan şey; yani sonlu hayatın sonsuza yakın oluşu, umut ve ümitlerin tazelenişi; yetinme duygusuyla yüzleşmek; bütün bunlar yolculuğa uzanan hikâyelerde, zıtlıkların, uzaklıkların insan bedenine yaptığı tesiri, ruhuyla dengeleyip ilahi bir teraziyle tartışta gizlidir.

Yolculuğa tutunmuş insanların sığınakları çoktur. Her biri yazı sanatına, fotoğrafa, videoya, resme, şiire dökülür. İnsanlık kanıtlarıdır bütün bu zenginlikler. Ölümcül olan kavgaların, ölümlü olan insan tarafından şölensi bir kıvama getirilme çabalarının tamamıdır.

Bir bakmışsınız; üç bin yıl öte; bir şairin dizelerine geçmiş; bir sayfa sonra, Kanada’da ücra bir kasabada ki karlı bir kış güne ulaşmışsınız.

Şüphesiz, Antonio Tabucchi’de kendi yolculuğunda uğramış oluğu Lauvre Müzesi’nde Delacroix’in Marian’ı betimleyen tabloya bakar kalır. Halkın Öncüsü Olan Özgürlük, anlayışı, algısı karşısında ister istemez imrenir; daha da ağırlıksızlaşır…

Dev tablo, tarihi, mitolojiyi, Fransız romantizmi, barikatları, cesetleri, ulusal inancı; en önde çıplak göğüslü yürüyen Marian’ı anlatır. Ulusal sancak elde, mitolojiyi anımsatan giysiler içinde göğüsleri açık bir kadın; ressamın çıkmış olduğu yolda bu eser; Delacroix’in kartviziti olarak kabul ediliyor.

Bu çalışmaya zahmet buyurup okumanın bile yorucu olduğu zamanlardan geçiyoruz. Bir köşeden diğerine üşünen, tembel, sana sıkışıklık içerisinde yaşamsal savaşlar veren insanların çağında; korkunç bilgiler içerisinde, korkunç fakirliklerin çığlıklarını duyuyorum.

Umursamaz, gamsız, aldırışsız bir insan değilim. Yer çekimine saygı duyduğum gibi çekimsizliğin de ötelerini sancılı, sınırlı ve bitip tükenmez bir merak içerisinde her akşam güneybatıdan doğan gezegene, batıda bulunan parlak; belki, Merkür, Venüs’e, değişmez olan kutup yıldızına bakarak; insan beyninin sınırsız gezi alanlarını anlamaya çalışıyorum.

Hareketin durağan olandan üstünlüğünü, akmayan suyollarının, bataklık gazı ve kokusuyla tanıştığını biliyorum.

 Paul Valery’de bunu bilenler arasında ve o da kendi yolculuğunda mısralarıyla çıkar ortaya;

Gök! Benim… Geliyorum ölüm mağaralarından,

Duymaya çırpınışını sahile dalgaların,

Görüyorum altın kürekli kadırgaların,

Belirişlerini şafakla karanlıklardan


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —